İnsanın doğumu ile başlayan isteklerin ardı arkası kesilmez. Hep kendisi için iyinin, güzelin ve mutluluğun peşinde koşar durur. İnsanlar onu neyin mutlu edeceğini, mutluluk duygusunun tadını, mutluyken hissettiği duygunun tarifini bilir. Bilir bilmesine de bu kadar çok şeyi bilip halen nasıl mutsuzluk içinde kalır. Doğamız gereği duygularımızı sonuna kadar yaşamak üzerine bir tabiatımız var.
******
Aşkı, sevdayı, mutluluğu, dostluğu, arkadaşlığı ve hatta komşuluğu bile sonuna kadar yaşatma dürtüsüyle yaşarız. Sonuna kadar yaşamak üzerine kurulu bu duygularımızdaki bir eksik bütün pozitif duygularımızı yarıda bırakabilir. Evet bir eksik kursağımızda tuttuğumuz, heybemizdeki her pozitif duygunun ortasında bizi terk edebilir. Bu MUTSUZLUK duygusudur. Yaşadığımız tüm duygular gibi mutsuzlukta bir duygudur. Eğer onunda hakkını verip sonuna kadar yaşamadığımızda diğer tüm duygularımızı zehirleyen bir duygu olarak heybemizde biriktirdiğimiz tüm iyi duygularımızı zehirleyecektir.
******
Mutluluk duyduğumuz zamanlarımız da onu sonuna kadar yaşarken, mutsuz anlarımızı erteleme iç güdüsü ile heybemize kaldırırız. Hakkını belki de alamayan tek duygudur mutsuzluk. Hiç bir duygumuz yarım kalmaz! tüketmediğimiz hiç bir duygumuz, kendiliğinden yok olmaz.
Eğer mutsuz olmanız gerekiyorsa mutsuz olun! Ağlayın, bağırın, üzülün. O duyguyu sonuna kadar yaşayın ve sonunda onunla yüzleşin! O duygunuzu sonuna kadar yaşadıktan sonra sizi bir daha rahatsız etmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Gelecekteki tüm mutlu anlarınıza gölge düşürecek, iç sesinizi, dürtülerinizi, şüphelerinizi ve en önemlisi heybenizdeki zehri yok etmiş olacaksınız.